Guerlain Djedi (1926) - Vintage

Debussy

Moderator
Yönetici
#1
Djedi.jpg


Djedi, Jacques Guerlain'ın yaratıcılığının zirvesindeyken yarattığı bir parfüm. Jacques Guerlain şüphesiz tüm zamanlarin en etkili parfümörlerinden biriydi; Shalimar, Mitsouko, Vol de Nuit, Apres L'Ondee ve L'heure Bleue gibi birçok parfümü 1910'lu, 20'li ve 30'lu yılların klasiklerine dönüşmüş halde; bu parfümler anlık bir başarının çok ötesinde olduğunu zaman kanıtladı. Çeşitli reformüleler geçirip başkalaşsalar da hala daha satılıyorlar, konuşuluyorlar ve incelenmeye değer bulunuyorlar, kalitelerini düşüren formül değişikliklerine karşın parfümlerdeki sarsıcı güç azalsa da yeni nesil kullanıcılar üzerinde de olanca etkisini göstermeye devam ediyor hala. İlk çıktıkları anı fazlasıyla aratıyorlar şimdilerde ancak eski hallerine ulaşmak da mümkün, özellikle değişen formüllerden nasibini almamış ilk halleri günümüz için dudak uçuklatıcı.


Jacques Guerlain.jpg
Jacques Guerlain​

Büyük ve kabul görmüş sanatçıların anlık zevkler gelip geçtiğinde de ilk günkü gibi yaşamaya devam edebilen klasikleri hep var olmuştur. İlgili kişilerce yüceltilmiş ve büyük ölçüde benimsenmişlerdir; dönemine ve ilerisine dahi etki etmişlerdir. Zaman kavramının öldüremediği bu kıymetli yapıtlar nesillerden, anlık modalardan kolayca etkilenmezler. Söz konusu ticari bir tarafı da bulunan parfümler olunca elbette ilk hallerinden farklı bir yapıya kavuşuyorlar, her geçen gün çıkan yeni parfümlere ve geçen yıllara aldırmaksızın hala daha adlarından söz ettirebilmeleri saygı uyandıracak cinsten bir başarıdır.

Bir de madalyonun öteki karanlık yüzü bulunuyor: Zamana yenilenler. Büyük sanatçılara ait olsalar da veya çıktığı anda büyük yankı uyandırmayı başarsalar da zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarına gömülen nadide kayıp eserler hep oldu. Şatafatlı günleri çok uzaklarda kalıp çürümeye yüz tutan bu eserlerin bir kısmı yok olmayı hak ediyor, bir kısmıysa üstündeki tozlardan arınarak tekrar keşfedilmeyi. Zamanının anlık geçer özelliklerini ihtiva eden onlarca eserin yanı sıra çeşitli nedenlerle hak ettiği konuma kavuşamamış nice yitik hazine var. Çarkın güncel göstergesinin uzun vadede bir anlamı olmayabilir, günümüzün devleri yarının mitolojik karakterlerine dönüşmeyeceğinin garantisi yok. Sanat söz konusu olduğunda popülerlik ve günümüze kalma mevzusu doğru değerlendirme ölçütü olamamakta, kıstasımızın bu olmaması gerekiyor. Kimi eserler doğru zamanda çıkmadığı için kimisiyse çıktığı an itibariyle fazla radikal olduğu için tarihte fazla yer edinemedi ya da günümüze kalamadı.

Jacques Guerlain için de benzer değere haiz başlıca parfümler söz konusu: Djedi, Sous le Vent, Bouquet de Faunes, Ode ve Vega... Parfüm tarihinde büyük umutlarla yaratılmış ancak değişen zevkler ve ticari yaklaşımlar nedeniyle günümüze kalamamış veya çıktığı anda yeteri patlamayı sağlayamamış yığınca parfüm barındırıyor. Bu dipsiz ve sisli deryanın içinden en dikkat çekip parlayanlardan biri de Guerlain'ın Djedi'si şüphesiz. Aslında Jacques Guerlain'ın tüm parfümleri kalite anlamında eşit düzeyde denilebilinir, nesnel yaklaşımdan ziyade subjektif yani kişisel beğeniler önem kazanıyor daha çok.

Djedi 1926'da da yaratıldı ama raflarda geçirdiği ömrün oldukça kısa oldu, muhtemelen 2. Dünya Savaşı sonrasını takip eden yılların başında satışı durduruldu. Djedi'nin çıkışı ekonomik anlamda kötü bir döneme denk geldi, 1928'de baslayan büyük buhran muhtemelen parfümün satışlarını ciddi manada kötü etkiledi, ekonomik kriz aşılmaya başladığında da İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Yaklaşık 20 yıllık ömrü olan Djedi'nin ömrünün kısa oluşu ekonomik kriz ve dünya savaşı nedeniyle mi yoksa koku karakteri nedeniyle mi ikilemi doğuruyor. Buna daha sonra değineceğim, ben iki etmenden de kaynaklandığını düşünüyorum.

Guerlain portföyündeki en çok aranan ve nadir bulunan parfümlerden biri olan Djedi günümüzün en pahali parfümlerinden biri: 60 milimlik şisesine 20 bin Türk lirasını aşan fiyatlar biçilip satılabiliyor ikinci el olarak yurt dışında. 96 yılında sınırlı sayıda çıkan özel serisi dahi 10 bin Türk Lirasını aşabilmekte. Bulması da bir o kadar zor, piyasaya çok nadiren düşüyor. 20 sene civari satışta kalan ve ilgi duyulan bir parfüm için bu fiyatlar belki de anlaşılabilinir.

Yüksek fiyatına karşın Djedi birçok açıdan ilgimi çekmeyi başarmıştı; temasıyla olsun, açıklanan içeriği ile olsun ve elbette markasıyla... Ama asıl ilgimi yoğun oranda artıran etmen Sultan Pasha'nın Thebes attarıydı. Thebes attarı Djedi'den ilham alarak yaratılmıştı, Djedi'yi almak istesem de bulamadığımdan ötürü Thebes'e yönelerek bu kokuya dolaylı yoldan ulaşmıştım. Sonuç olarak Thebes, Sultan Pasha külliyati içinde en sevdiklerimden olmuştu. Her şeye rağmen Thebes için hayvansal akorları daha iyi olabilirdi diye düşünmeden edememiştim. Bir noktadan sonra Djedi en merak ettiğim ve denemek için en çok arzuladığım kokulardan biri olup çıkmıştı ve şanslıydım ki Djedi'ye ulaşabildim, hem de en eski versiyonlardan birine; 20'lerin sonu veya 30'larin başından bir şiseden ! Şişeli olarak satın almadım elbet, dekant olmasına ve yüksek fiyatına rağmen gözümü karartıp aldım. Elime geçen Djedi parfüm versiyon yani konstrasyonu çok yüksek.

great-pyramids-of-cheops-and-chephren-1899.jpg!Blog.jpg

Djedi; ilhamini, ismini, temasını Antik Mısır'dan ve Mısır Mitolojisinden aldığı görünüyor. Jacques Guerlain'in nasıl etkilenip böylesine bir konseptte çalıştığı ve isim seçtiği muamma. Fakat biraz irdeleyince görünüyor ki 20'lerde Antik Mısır konsepti popülerleşmişti, buraya dayanıyor olabilir. 1922'de keşfedilen gizli bir merdivende ortaya çıkan Tutankamon'un mezarlığına daha önce hiç kimse girmemişti ve içindeki hazineler olduğu gibi duruyordu. Kimsenin böyle bir mezarın var olduğundan dahi haberi yoktu. Mezarlığın açılması kadar sonrasında yaşananlar olaylar da bati kentlerinde büyük yankı uyandırmıştı. Mezarlığın bulunuşu önemli bir olaydı fakat sonrasında yaşananlar daha magazinsel olmasından mıdır bilinmez halkın ve gazetelerin çok daha yoğun ilgisine sebebiyet olmuştu: "Firavunun Laneti". Mezarlığa giren, bulan ya da bu ekibe finansman olan birçok kişi mezarlığın açılmasından kısa bir süre sonra ölmüştü. Bu gizemli lanet olayı içerisinde tutarsızlıklar barındırsa da gazeteler bu lanet fikrini sevmiş ve sürekli haber yapmıştı. Bunun dışında Jacques Guerlain'in kendisi de gezmeyi, okumayı, araştırmayı seven bir kişilikti. İsim ve tema seçimi çevreden yaşananlardan bağımsız olarak, kendi ilgisinden yola çıkarak gerçekleştirmiş de olabilir.

Djedi'nin şişesi de diğer birçok eski Guerlain şişesi gibi ikonik. Antik Mısır'ın altın lahitlerini andıran şişe tasarımı isimden sonra parfüm ile ilgili bize önemli bir ipucu sağlıyor. Jacques Guerlain'ın bu tavrını hep sevdim ! Günümüzün niş parfümleri gibi parfümün temasını ve her farzını bize anlatmayı seçmiyor, çözmesi kolay olamayan yol gösterici birkaç küçük ipucu ile birlikte temayı çözmeyi çalışıyorsunuz daha doğrusu koku ve parfümün gidişatı size asıl hikayeyi anlatan oluyor. Djedi hakkında bildiklerimiz de ilk etapta sınırlı ve diğer Jacques Guerlain parfümlerinde olduğu gibi kokunun teması tek bir konu ile sınırlı değil. Anlamını koku ile birlikte keşfetmek en güzeli.

Djedi'yi kapaktan ilk kokladığımda çok ciddi bir parfümle karşı karşıya olduğumu anlıyorum hemen. Sert, olgun ve farklı havası saniyesinde beni etkilemişti, sıradan bir parfüm olmadığını hemen belli ediyordu. Koyu altın renkli cazibeli sıvıdan yayılan kokunun benzerini koklamamıştım, yemeklerden aşina olduğum bir bitkiyi de andırıyordu hafiften, leustean yani Türkiye'de selam otu olarak geçen bir bitkiydi bu, baharatı andıran kupkuru, ciddi ve sert yapı gözüme çarpmıştı. O gün parfümü kullanmadım, doğru zamanın gelmesini bekledim ve günler sonra doğru zamanın geldiğini hissedip parfümü tenimle temasını sağladım. Parfümü sürdüğümde veya fıslattığımda farklı tepkimeler verdiğini belirtmeliyim.

Kapkaranlık akorlara eşlik eden kadifemsi tatlı bir rayiha... Djedi, sert karanlık bulutların karemelize edilmiş reçineyi andıran kadifemsi parlak tatlılığı sarmaladığı oldukça cezbedici ve vurucu bir açılış sunuyor benim için. Şok edici ve sofistike, her koklandığında birçok farklı detayın yakalandığı kompleks ve heybetli bir açılışa sahip. Bu açılışın şakası yok. Açılışı tanımlamak için "epik" kelimesi doğru bir seçim olur.

Lüks single malt viski veya iyi bir yabancı gurme restorandaki creme brulee'i tadını andıran bir hava var: İlk etapta ağızda hissedilen sert isli bir tat, ardından damağa yerleşen karemelimsi yumuşak tatlılık. Üst düzey müzik sistemleri veya kulaklık incelemelerinde sıklıkla kullanılan 'sahne' ve 'enstrüman ayrımı' terimleri vardır, enstrümanların ayrı ayrı duyulabilmesi vesaire, burada da parfümün sahnesi çok geniş, kolaylıkla birbirinden ayırt edilebilecek iki bölüm söz konusu. Zıt karakterli ve çok zengin iki parfümü farklı yerlere sıkmışsınız ancak havada buluşmuşlar gibi, bu konuda kokladığım en derin ve sahnesi geniş parfümlerden biri Djedi.


glass-whisky-a-bottle-cigar-smoke-a-glass-of-whiskey-bottle-cigar-smoke.jpg
Duman ve Viski

Fakat, belirtmeden geçemeyeceğim: Kokunun orijinal açılışının kaybolmuş olma ihtimali çok yüksek, çünkü ne standart Guerlain açılışlarına ne de dönemin genel açılış tarzlarına benziyor. Camorr'un (Emre) da bana belirttiği gibi açıklanan notalarda yer alan veya birkaç yorumda da değinilen bergamot, müge tarzı herhangi bir nota ile karşılaşmadım açılışta. Parfümün 100 yıla yaklaşan geçmişi nedeniyle başlangıcının kaybolmasını olağan karşılıyorum fakat ona rağmen geride kalan tüm notalar olduğu gibi bulunuyor, değerinden bir şey kaybetmiyor. Yine de üst notalar olsa parfümün hissettirdikleri daha da artardı elbette. Birçok yerde parfüm ömrünün üç ila beş sene ile sınırlı olduğu yazar, bana kalırsa bu gerçeği yansıtmıyor, pazaralama ve satış kayıgısı güdülerek ortaya konmuş ticari bir söylem. Açıldıktan sonra bozulmalar hızlanıyor ama iyi korunduğu taktirde uzun bir ömrü olabiliyor parfümlerin.

Elbette, vintage parfümlere girildiğinde belli bir riski göz önüne almak gerekiyor, kokularda bozulmalar meydana gelebiliyor. Örneğin geçmişte elime geçen açılmış bazı parfümlerde bozulmalar vardı ama genel olarak açılmamış olarak elime geçenlerde herhangi bir sorun olmadı, tazeliklerini koruyorlardı. Genel istatistik tutarsam elime geçen onlarca vintage parfümde bozulma oranı düşüktü, özellikle açılmamış ve kapalı serin ortamda saklanmış parfümlerin bozulması o kadar da kolay değil. Elimdeki 60'larin başından olan bazı parfümlerin açılışlarında herhangi bir kayıp emaresi dahi yok. Hatta daha da eskiye gideyim, elimde 100 yılı deviren birkaç parfüm var, kokular ilk çıktıkları andan farklı mı kokuyor bilemem fakat çoğu şey korunduğu belirgin. Djedi'nin üst notaların izine rastlanmasa da gerisi sapasağlam duruyor. Biraz hasar alsa da tüm ihtişamını koruyor.

Tabiri caizse bu tarz antika kokuların ölüleri bile yeter, günümüzdeki parfümlerden (nişler vesaire dahil) çok daha kaliteli, doğal ve çok boyutlu. Yıllanmış şarap misali kokularda meydana gelen değişiklikler kötü yönde olmuyor bazen. Bozulduklarını düşünerek uzun bir süre böyle parfümlerden uzak durmayı tercih etmiştim ancak yavaş yavaş bu algım kırıldı. Belli bir riski göz önüne almanız gerekse de genelde vintage parfümler kolayca bozulmuyorlar. Kokuları açtıktan sonraki koruma kısmı daha önemli.


Kasvetli fakat çarpıcı ! Parfümden burnuma karanlık, kupkuru, sert, acımasız, ağır, yanık bir koku bulutunı andıran bir akor geliyor ve direkt genizime çarpıyor, mecazen değil. Vurucu olarak nitelendirilebilecek bu akor Vintage Extract Shalimar'in dumansılığını anımsatıyor az da olsa bana ama ondan daha zalim, ciddi ve biraz farklı kulvarda.

Günümüzün niş parfümlerinde sert olarak görülen birçok parfümden çok daha sert bir sertlik sözünü ettiğim, sert olarak adlandırılan birçok niş parfüm bu parfümün yanında çocuk işi kalır. Sertliğe karşın olabildiğince rafine olmayı sürdürüyor bu kısım, kullanılan doğal hayvansallar ve diğer notalar sayesinde koku ne kadar sert olursa olsun rahatsızlık vermiyor, burnu zorlamıyor, edebi elden bırakmıyor.

Bu sert kısımda en yoğun kullanılan nota belirgin bir biçimde doğal castoreum yani kunduz yağı. Djedi'de diğer denediğim parfümlerden çok daha fazla oranda kullanılmış kunduz yağı, genelde parfümlerde destekçi öge olarak derinlik katma amacıyla kullanıldığına şahit olduğumuz kunduz yağı Djedi'nin bu farzında baş rolde. Çoğu kişi Djedi'de deri notasından söz etmiş ama aslında bilinen anlamdaki deri notası yok, costoreum notası ve huş ağacı notası bu yanılsamayı yaratabiliyor, dönemin birçok parfümü gibi kunduz yağı bu izlenimi doğuruyor. Burası bende yani en azından günümüzün bilindik deri parfümlerinde veya Bandit, Or Black, Tuscany, Bel Ami tarzı klasik eski parfümlerdeki gibi plastiğimsi veya derimsi bir çağrışım yapmıyor.

Karanlık ve zorlayıcı bu kısım bir çeşit balyoz etkisi yaratıyor, kokuya pür dikkat odaklanabiliyorsunuz. Yüksek dozajda sert notalar barındıran bir bölümün böylesine rafine kalmayı başarıp rahatsızlık vermemesi eşine az rastlanır bir durum. Bence çok etkileyici ama çoğu insanda negatif duygular uyandırabileceğini göz ardı etmemek lazım.

Hayvansallar costoreum ile sınırlı değil elbet: Civet ve misk de belirgin bir biçimde yer alıyor parfümün çetelesinde, bu iki nota parfümün hem karanlık kısmına hem de aydınlık kısmına katkıda bulunuyor. Hayvansal notalar doğal olarak ve çok yüksek oranda kullanıldığı için çok etkileyici, güncel parfümlerle kıyaslanamaz düzeyde. Bu tarafına karşın hayvan imgesi oluşturmuyor kafada, hayvansallar çok belirgin ve etkin olsa da klasikleşmiş hayvansal parfümlerine de benzemiyor, çok yoğun olmalarına rağmen. Müthiş bir derinlik katıyorlar.

Kunduz Yağı.jpg

Hayvansal notalar güzel taklit edilebilse de asla doğal hallerindeki etkiyi yaramamakta, cezebedici taraflarını büyük ölçüde kaybetmekte. Misal, Djedi'den esinlenerek yaratılmış %90 doğallığa sahip Sultan Pasha'nın Thebes'ini ele alınca en yüksek kalitedeki sentetik hayvansallar ortaya çıkınca bir şeylerin tam olmadığı hissediliyor, yine de Sultan Pasha'nın en iyi kokularından biri Thebes. Djedi ile Thebes'i bir arada denendiğinde %10 sentetiğin bile ne derece farklılık yarattığı göze çarpıyor, ki Sultan Pasha en yüksek kalitede sentetik hayvansal kullanıyor.

Hayvansal notalara etik sebeplerden dolayı kısıtlama gelmiş vaziyette, öyle mi acaba ? İlginçtir, bu kısıtlama nedense gıda sektöründe veya giyim alanında yer almaz. Kunduz yağı gıda sektöründe hala kullanılmakta, civet kedisinden elde edilen Kopi Luwak kahveleri hala satılmakta, ki bu kahvelerin elde edilmesi genel olarak doğal yollarla olmaz, çoğu zaman üretimi arttırmak için hayvana işkence edilir neredeyse.

Giyim sektöründeki dev markaların nadir bulunan canlıların derilerinden ürettiği cüzdanlara, kürklere, montlara, kemerlere değinmeye gerek var mı ? Hayvanları katletmekte sorun görmeyen aynı dev markalar nedense parfümler söz konusu olunca elleri kolları bağlı pozu kesebiliyorlar. Kapital ikiyüzlülük burada devreye girmekte, emin olunuz, şayet isteler hayvansal notalar hala daha cirit atıyor olurdu parfüm dünyasında. Hayvansal notalar yer almalı demiyorum fakat hayvansalların kullanılmasının bütünüyle kalkmasında etik sebepler yok, biraz da zorunlu kaldıkları ortada.

Çığ gibi büyüyen talebi doğal malzemelerle karşılamaları zor olmakla birlikte hayvansal notaları üretimi sentetiğe nazaran daha zorlu ve çok daha masraflı. Bu derecede artan üretimi doğal yollarla karşılamaya kalkışsalar hayvanların nesli dahi etkilenebilinirdi, bugün olmasa yarın mecburi olarak zaten kısıtlanacak ya da bitecekti, bazı şeyler öngörülerek enreknden ortak karar alınmış gibi geliyor bana. Yani demek istediğim yasaklanmasının altında da yatan yegane sebep etik sebeplerden ziyade artan talebi bu şekilde karşılamalarının zorluğu ve maddiyat.

Karanlık koyu bulutların sarmaladığı çok çekici reçinemsi tatlı bir aroma dikkatimi çekiyor bir yandan da; karanlık sisli dumanların sarmalayıp gizlediği altın renkli tatlı bir sıvıydı bu. Gurme gibi hissettirmeyen fakat sarkastik ama bir yandan da yenilesi veya içilesi bir tür tatlılık var burada. Dilim demeye varmıyor ama viski ve konyağı andıran boozy hava var bir yandan da balımsı fakat - reçinemsi çok çok daha farklı bir tatlılık, bir benzerini koklamamıştım. 1926 tarihli bir kokudan boozy hissiyatı almak ! Aklım benimle mi oynuyor diye düşünmeden edemedim fakat evet, burada hafif tatlı sıcak bir alkol yer alıyor adeta.

Günümüzün derinliksiz, birbirinin kopyası tatlılıklarla hiç alakası olmayan etkileyici bir tatlılık buradaki. Yüksek kalite konyak veya viskilerde olduğu gibi çok oturaklı, maskülen ve derin bir tatlılık yer alıyor. Günümüzün çocuklarının damak tadına hitap eden bonibonlu şekerleme kokularını bir kenara atıp bırakın, Djedi'de yer alan tatlılık çok olgun hatta günümüzün standartlarında son derece erkeksi, bu tarz şeylere inanmasam da biraz yaş isteyebilir genel algı için.

Kuru, şehvetli, parlak, lezzetli, sıcak tatlılığı belirgin birkaç nota sağlamıyor, birçok notanın birleşimi ile meydana gelmiş, oldukça kompleks ve çözmesi çok da kolay değil. Kehribar, yasemin, gül, tatlı misk ve civet tatlılığın baş şüpheleri benim için, sıcak tatlı havanın reçinemsi kehribar, yasemin ve miskten kaynaklandığını düşünüyorum.

Boozy efektini verenin ne olduğununa dair net bir fikrim yok, o yıllarda viskimsi alkol hissiyatı veren bir parfümle karşılaşmak çok şaşırtıcı. Ben ilk etapta bir çeşit aldehitin de desteğiyle bu hissi yaratmış olabileceğinden şüphelendim, malum çok fazla aldehit çeşidi var ama Camorr bu etkinin aldehitten kaynaklanmadığını düşünüyor. Muhtemelen haklı. Ama tatlı kısım kehribar ve tatlı bir yasemin'den kaynaklı olduğunu düşünüyorum, o tatlı akor bu hissi veriyor.

Orta - Üst segment arasında yer alan ve ülkemizde de bulunabilecek viskiler arasında 16 yılık Lagavulin'e benzediğini söyleyebilirim. Lagavulin'i koklandığında ve tadıldığında isli, füme kokusuna eşlik eden hafif tatlılık Djedi'de de yer alıyor, Lagavulin ve Djedi'nin karakteristik yapısı bu noktada kesişiyor.

Viski veya konyağa benzer havanın böylesine eski bir parfümden hissedilmesi ilginç buldum ve ikileme düşmüştüm. Fakat kokuyu benden koklayan ve parfümle alakasız kişilerin de böyle bir yorumda bulunduğunu görünce hiç şüphem kalmadı.

Djedi4.jpg

Djedi'nin Hikayesi
Burada birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt kavramların bir arada kullanılmasına şahit oluyorum, hem böylesine tatlı hem de çok koyu sert bir koku ile geçmişte karşılaştığımı anımsamıyorum.Sert başlayıp tatlılaşan veya tatlı başlayıp koyulaşan parfümler var evet, ama burada iki taraf da çok belirgin ve bir arada kullanılmış, bunun muhtemelen başka bir örneği yok, ben böylesine rastlamamıştım en azından.

Parfüm bize bir şey mi anlatmaya çalışıyor ? Bu iki zıt karakter neyi temsil ediyor ? Olabildiğince karanlık ve pek iyi çağrışımlar yapmayan karanlık tonların aksine diğer tarafta olabildiğince aydınlık ve canlandırıcı bir bölüm de bulunuyor. Artık parfümün hikayesinin derinliklerine inme vakti.


The Apotheosis of War [Vasily Vereshchagin].jpg
Vasily Vereshchagin - Apotheosis Savaşı

Djedi, Mısır Mitolojisinde yer alan ve fazla bilinmeyen bir karakter. Sadece 1800'lerin başlarında keşfedilen Westcar Papirüs'ünde adi geçmekte Djedi'nin. Papirüs, Firavun Keops ve oğlu arasında geçer, papirüsun tamamında büyücüler ve mucizevi bir takim olaylar yer almaktadır, Djedi bir çeşit büyücüdür. Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere fazlasıyla inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler önemli bir yer alırdı.

Westcar papirüslerinde yer alan bir hikayeye göre günlerden bir gün Firavun Keops'un (Dünyanin en büyük Piramiti olan Giza'da yer alan Keops piramitini kendine yaptiran büyük firavun) prens oglu Hordjedef, babasına kimsenin bilmediği bir büyücüden bahseder:

" Djedi isminde bir adam, Djed-Snofru'da yaşamakta. 110 yaşında bir erkek fakat günde 500 somun ekmek ve bir sığırın sirt etini yiyor, 500 sürahi bira içiyor. Ayrıca kopmuş bir kafayı tekrar birleştirebilir, arkasında tasmasız bir aslanla yürüyebilir ve Thoth kutsal alanındaki odaların sayısını bilebilir."​
Monsieurguerlain.jpg

Uzun bir süredir yapacağı devasa piramit için Thoth'un kutsal alanındaki gizli odaları öğrenmek için can atan firavun Keops, Djedi'nin Thot'un oda sayılarını bilemesinden etkilenir ve oğlundan Djedi'yi getirmesi ister. Oğlu Djedi için yola çıkar. * Thoth Mısır mitolojisinde bilgelik, ay ve yazı Tanrısıdır. Firavunun pres oğlu bizzat Djedi'nin yanına gittiğinde çok yaşlı görünümünde bir adamla karşılaşir ve belli konuşmalardan sonra gelmeyi kabul eder Djedi.

Djedi, firavunun karşısına çıkar. Firavun ilk etapta djedi adını neden daha önce duymadığını sorgular, sonrasında djedi'nin hünerlerini görmek için birkaç mahkumu infaza karar verir ancak djedi seyirciler önünde bunu yapmayı yapmayı reddeder bunun üzerine bir ördek getirilir ve ördeğin başını keserler. Ördeğin vücudu bir tarafta kopuk kafasıysa uzak bir taraftaydı, djedi sihirli büyülü sözcükler söyler ve ördeğin bedeni ayağa kalkar kafasına doğru koşarak ayrık bedeni çatırdatarak birleşir. Aynı şeyi kaz ve boğa ile de tekrarlarlar, hatta boğayı tasmalarından kurtarıp kontrol dahi eder büyücü Djedi.

Gerçekleşen iki kehanet sonrası firavun asıl isteğini dile getirir: Thoth kutsal alanındaki odaların sayısı. Djedi cevabı bilse dahi tam olarak söylemez, cevabın Heliopolis'teki bir kutuda yer aldığını söyler. Firavun o kutuyu Djedi'den getirmesini istese de cevap olumsuz olur, Reddjedet'in rahminde olan üç kralın en büyüğünün getirebileceğini söyler. Devamında da Reddjedet ve çoocukları hakkında bilgi ister Firavun, cevapları verdi Djedi. Yardımlarından ötürü Firavun tarafından Prens Hordadef'in sarayına atandı Djedi.


Görünen o ki Jacques Guerlain Djedi'nin ölenleri tekrar geri getirebilmesini yani ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiye atıfta bulunmuş. Parfümün karanlık kuru tarafı ölümü betimlerken aydınlık sıcak tatlımsı tarafı da yaşamı temsil ediyor. Parfümün her farzında bu örgü devam ediyor.

Ölüm ve yaşam birbiri ile bağlantılı, yaşamın olduğu yerde ölüm de vardır. İnsanı da diğer canlılardan ayıran önemli bir şey de ölüm bilincidir. Ölüm konusu felsefi ve inanış bakımından farklı olarak yorumlanmıştır hep, ' yeniden dünyaya gelişin başlangıcı' veya 'ölüm sonrası başka bir boyutta yaşam' gibi pozitif görüşler olduğu gibi 'ölümden sonra doğduğundan önce neysen o olacaksın' (Arthur Schopenhauer) gibi negatif görüşler de bulunuyor. Uzayan yazı daha da uzayacağı için girmiyorum bu konuya. Günümüzde böylesine ciddi bir temayı ele alabilen parfüm sanırım yok. Günümüzde karşı cinsi etkileme gibi amaçlarla kullanılan ve para kazanma amacıyla üretilen bir cisim haline gelmiş parfümde böylesine bir tema şok edici gelebilecektir bugünlerde. 'Sanatın amacı, insanı ölüme hazırlamaktır' diyen Andrey Tarkovski gibi bu parfümün amacı ticari değil. Bu derecede ciddi bir temayı başarılı bir şekilde ele almış Jacques Guerlain.

Djedi isim olarak oldukça ilginç bir seçim aslına bakacak olursanız. Neredeyse çoğunluğa herhangi bir anlam ifade etmeyecek bir isim, Mısır mitolojisini az çok bilen bana da bir anlam ifade etmedi ilk duyduğumda, zira mitoloji içerisinde pek yer etmemiş sadece tek bir parşömende yer almış bir ad, eğer bu konuda uzman veya aşırı ilgilisi değilseniz bilmenizin de olanağı pek yok.

Jacques Guerlain isim tercihlerinin bu şekilde gerçekleşmesi tesadüf değil, misal Shalimar veya Mitsouko isimleri de konuyla ilintili ama fazla spesifik isimlerdi. Jacques Guerlain her daim yaratıcı, entelektüel ve fazla bilinmeyen ama dolaylı da olsa temalarıyla alakalı etkileyici isimler seçmişti kokularına. Jacques Guerlain'in isimleri daha çok ima şeklinde karşımıza çıkar. Örneğin, yeğeni ile beraber Paris'te bir mihrace ile tanışlar bir gün ve duydukları hikayeden etkilenirler: Babür İmparatoru Şah Cihan (Shãh Jahãn) ile eşi Mumtaz Mahal'in aşkı ve Mumtaz Mahal'in erken gelen beklenmedik ölümü sonrası ikonik aşka bianen yapılan anıt Tac Mahal'dır bu hikaye. Jacques Guerlain ölümsüz aşka verilecek en güzel hediyeden yola çıkarak bir koku besteler, ismine ilhamını aldığı Tac Mahal veya Şah Cihan'in aşkı tarzı düz bir isim vermek yerine konu ile alakalı fakat oldukça özel isim seçer: Shalimar. Pakistan Lahore'da bulunan Shalimar (Salemar) bahçeleri Mumtaz Mahal'in favori bahçesiydi. Asıl temaya ve konuya hem yakin hem de uzak bir isimdi. Kokuda da islenen konsept bu ölümsüz aşk, Hindistan etnik kültürü ve bahçe olmuştu.

Yine Mitosuko'ya göz atacak olursak, isminin kaynağı 1909 yılında basılan Claude Farrere'nin La Bataille (Savaş) romanındaki bir karakter olduğu görülüyor. 1905 yılında hüküm süren Japonya ve Rusya savaşı sırasında yaşanan imkansız aşkı konu alan romanın baş karakterleri Güzel Japon Kadını olan Mitsouko Yorisaka ve bir İngiliz askerdir, savaş nedeniyle imkansız bir aşka dönen ilişki etrafında cereyan eder olaylar. Kokunun ismi de buradaki kurgusal başrol karakterinden gelmektedir, Mitsouko Japonca bir isim ve "Gizem" manasına geliyor. Jacques Guerlain bu ismi seçerek hem Japon kültürüne, hem imkansız aşka, hem edebiyata, hem de gizemli olmaya vurgu yapabilmişti. Shalimar ve Mitosuko gibi birçok örnek bulunuyor, koku isimleri çoklu ima ve metafor içermekte sürekli. İma edilen ilk anlamdan daha fazlasıyla yani bir nevi bütünsel olarak kokuları temsil ediyor. Bu özel ve pek fazla kullanılmamış isim seçimleriyle beraber parfüm isimi ile de özdeşleşmeyi başarıyordu. Bugün Shalimar denildiğinde ilk akla gelecek çoğunlukla parfüm olacaktır.

Djedi de spesifik ve iyi konulmuş bir isim. Mısır mitolojisi, antik dünya, Mıısır'ın çölleri, ölüm ve yaşam ilişkisi gibi birçok temayı bir arada eritebilmiş. Djedi'nin konusunu parfümün içine girmeden çözmesi zor, günümüz parfümlerinden ayrıldığı bir diğer nokta da bu. Günümüze baktığımızda niş markaların parfümörleri parfümlerinin konseptini fazla irdeliyor ve parfümleri bir şeyler ile fazla bağlamaya çalışıyor. Açıklama ve anlaşılma kaygısı bazı bazen öyle bir raddeye varıyor ki güzel olabilecek bir hareket aşırıya kaçıp göze sokmaya başlayınca baharatı fazla kaçmış yemeğe dönebiliyor.

Sadece koku ile bir şeyler anlatmak zor olsa da küçük açıklamalarla veya isim / şişe ipuçlarıyla birleşerek anlatılmak istenin koku gidişatı sonucu anlatılması en iyi güzeli olduğunu düşünüyorum. Sanatçının yarattığı eserin her farzını açıklaması ve sanatı dışındaki her yoldan güçlü bir şekilde beslenmesi (resim, edebiyat, müzik gibi) sanatçının yarattığı eserin gücüne güvenmediği hissini veriyor bana. Jacques Guerlain ise kokularına ve anlattıklarına her zaman güvenmiş, çok küçük ve zor ipuçlarıyla desteklese de hikayelerini kokularıyla anlatmıştır. Halbuki günümüzün parfümörlerinde bunu göremezsiniz, parfümlerin ne hakkında olduğunu kullanıcıya bırakmaz her şeyi kendileri açıklama gayretinde olurlar. Günümüzde parfümlere seçilen konuların sanatsal olmaktan çok ticari kaygılarla oluşturulduğunu düşünmemin bir nedeni de bu gibi şeyler. Jacques Guerlain hikayesi olan parfüme isim ve şişe dışında hiçbir ipucu vermemişti. Büyük vizyon !

lions-in-the-desert-1898.jpg!Blog.jpg
Çöldeki Aslanlar (Henry Ossawa Tanner)​

Tatlı boozy ve hayvansal efekt bir noktadan sonra zayıflamaya başlıyor, saatlerce süren zayıflama sonrası kuru bir hava egemen oluyor, sıcak ve kuru bu hava bende çöl ve kum imgesini uyandırıyor. Kabe samanı yani vetiver bu kuru havayı oluşturan en belirgin nota, yardımcı rolde de süsen (iris) kökü bulunuyor ama çok berrak değil. Bu aşamada çiçeksi destekli kehribar ve hayvansal his devam etmeyi sürdürse de sivri kısımları nispeten törpülenmiş bir hava oluşuyor.

Saatler sonra ortaya çıkanlar arasında diğer sözünü edebileceğim nota ise meşe yosunu. Meşe yosunu kullanımı oldukça kaliteli ve hafif yağlı bir hissiyat uyandırıyor bende, uzun süreli etkin olmasa da kayda değer bir şekilde yer ediniyor. Meşe yosunu tarz olarak Vintage Paco Rabanne La Nuit'i andırıyor, La Nuit'de de hayvansallar ve sıcak notalar kullanımı bir benzerlik gösterse de bütünde alakaları benzerlik taşımıyorlar Djedi ile ama meşe yosununun yer edişi ve meşe yosunu profilini benzer buldum. Oldukça kaliteli, büyük, keyifli ve zengin bir meşe yosunu kullanımı var.

Kokunun açılışından ortalama 20 saat sonrasında boozy tatlılıktan, sertlikten ve meşe yosunundan eser kalmıyor. Sıcak notaların gölgesi altında varlığını sürdüren kuru bir vetiver mevcut bitişinde. Fıslatınca 30 saati aşkın tende kalma süresi var. Fark edilirliği ilk saatlerde oldukça kuvvetli, ortaya yaydığı kokudan övgü dahi alınıyor.

Parfümün kategorisi ne ? Şipre mi ? vetiver mi ? boozy veya hayvansal mı ? Çiçeksi ? Amber ? Cevap basit: Hepsi ! Oldukça zengin ve birçok tarzı içerisinde barından bir parfüm Djedi, parfüm sanatının doruklarından biri.

fire-painting-f31-1961.jpg

Dip kısmı fazlasıyla kuru, Antik Mısır temasının hakkını veriyor, o imgeyi başarıyla veriyor. Ölüm ve yaşam teması da burada yer etmeye devam ediyor.
Djedi raflarda otuz yılı zor gördü, İkinci Dünya Savaşı sonrası satışı durduruldu, bu yüzden de fiyatları aşırı yüksek. 1996 yılında ilk halinden biraz farklı olan özel ve sınırlı sayıda bir versiyonu çıktı fakat içerisinde hayvansal yok bu versiyonun.

Dünya'nın ekonomik olarak çöküş içerisinde olduğu bir zaman diliminde çıkması Djedi'yi biraz ölü doğurdu. Araştırmalarıma göre Djedi Amerika'da 1930'larda 30 küsür dolara satılıyordu, günümüzde 30 dolar komik bir rakam gibi görünse de 1930'lar için çok yüksek bir meblağ. Günümüzün aksine Guerlain gibi markaların parfümleri o dönemlerde herkesin ulaşabileceği seviyelerde değildi, oldukça lüks bir üründü dünya genelinde.

Ayrıca fazla sert ve kuru yapısı çıktığı dönem için fazla gelmiş olabilir de üstelik, ki o dönemin birçok klasiği günümüz standartlarında sert ve hayvansal kaçacaktır fakat Djedi o parfümlerden de bir tık daha sert, özellikle açılışı ile.

Djedi'nin bazı açılardan çıktığı dönemin ötesinde olduğunu iddia etmek abes olmayacaktır. Vetiver parfümlerinin yaygınlaşmasından yıllar önce bu notayı belirgin bir şekilde kullanmıştı, boozy hissiyatı veren kısım çok modern duruyor. Çıktığı dönemde beklenen etkiyi yapmamış olsa da yakın zamanda çıkan parfümler arasından Djedi'den etkilenenleri görmek mümkün: Sultan Pasha Attars'a ait Thebes ve Vero Profumo Onda bu parfümlerden ikisi.


Oldukça özgün, emsali olmayan, yaratıcı, radikal, zengin, değişken ve kompleks bir parfüm Djedi. Karanlık ve tatlı yapı son derece başarılı dengelenmiş, her anlamda yüksek kalitesiyle Vol de Nuit, Shalimar, Mitsouko, Apres l'ondee gibi Guerlain klasikleri arasına girmeyi hak ediyor zaten fiyatı da biraz da bu yüzden yüksek. Djedi'yi oldukça beğendim, yüksek beklentime karşın beklentimi karşıladı. Maalesef elime geçen numunede açılış kaybolmuştu, yine de bu haliyle bile özel bir parfüm olduğunu hemen belli ediyor.

Çok yüksek fiyatını (şişeli 15 bin liralara bulabilirsiniz) hak edip etmeyeceği kişiden kişiye göre değişebilecek olsa da tarihi önemi, çok nadir bulunuyor oluşu ve koku kalitesiyle fiyatının altında kalan bir ürün değil. Üstelik günümüzde doğalına ulaşmanın çok çok zor olan hayvansallar başta olmak üzere birçok nota doğal olarak yer alıyor, günümüzde nişler de dahil olmak üzere hiçbir parfümde doğal hayvansal yok gibi bir şey. Elbette gündelik kullanım için bu fiyat fazla yüksek, deneyim veya özel kullanım için şişeli olmasa bile bir miktar elde bulundurmak isteyeceğim bir parfüm.


Hayvansal, vetiver veya boozy parfümler arasında güncel bir rakibi yok, mukayese edilmesi zor diğer parfümlerle. Ölüm ve yaşam temasını işleyişini Gustav Mahler'in 9. senfonisinin ilk bölümüne benzettim, Mahler'in ölmeden önce yaptığı bu dev yapıtta da ölüm ve yaşamı ele almıştı, özellikle ilk bölümdeki çatışma kısımları Djedi temasının fonu olabilir.

Bulması da bir hayli zor olduğu için Indiana Jones tarzı aramak gerekebilir. Türkiye'de bulmak muhtemelen imkansızdır. Yurt dışında bazen Etsy veya Ebay gibi ortamlarda satılığa çıkabiliyor fakat birçoğu 1996 yılıda çıkan modeli, asıl bulunması gereken 50 öncesi ve parfum versiyonun olduğunun altını çizmem elzem. 1996 yılında çıkanda hayvansal olmadığı belirtilmiş, hayvansallığın olmadığı Djedi yoğurtsuz iskender, piyanosuz Chopin, aşksız hayat gibidir; muhakkak bir şeyler eksik kalacaktır.

Son olarak bu yazı esnasında birçok tatsız durum başıma geldi. Öncelikle bu yazı için telefonuma aldığım bazı notlar telefonumun bozulması sonucu kayboldu ve en kötüsü de bir kaza sonucu elimdeki 3 milimlik Djedi numunesi kırıldı, bu yüzden kokuyu istediğim gibi değerlendiremedim ve yazma isteğim de kaçtığı için yazının bir kısmı aceleye geldi maalesef.

Özet: Djedi uzun yıllar kıymeti anlaşılmamış fakat son yıllarda dikkat çekmeye başlayan geçmişten günümüze dokunan kayıp bir hazine. Antik Mısır efsanelerinden yola çıkarak ölüm ile yaşam ilişkisini konu edinen oldukça ciddi ve olgun bir parfüm. Epik, kasvetli, kuru, sıcak, karanlık, tatlı, zengin, güçlü... Jacques Guerlain'ın ulaşması en zor parfümlerinden ama arama sürecine değeceği kesin.

Değerlendirme: A+ (95 - 100)
 

YILKANT

Administrator
Yönetici
#4
Tarihe bir not düşülmüş oldu. Gelecekte koklamak şöyle dursun hayali bile mümkün olmayacak bir kokuyu, insanlar bu nefis yazıyla belki de iç çekerek anlamaya çalışacaklar. Kalemine emeğine sağlık Ozan
 
Son düzenleme:

Debussy

Moderator
Yönetici
#5
Çok teşekkür ederim :).

Tarihe bir not düşülmüş oldu. Gelecekte koklamak şöyle dursun hayali bile mümkün olmayacak bir kokuyu, insanlar bu nefis yazıyla belki de iç çekerek anlamaya çalışacaklar. Kalemine emeğine sağlık Ozan
Kesinlikle, şuan şanslıyız bazı şeylere erişebiliyoruz ama kısa gelecekte imkansıza yakın olacak bu tarz kokuları doğru dönemlerini deneyimlemek:).
 
C

Cihanmert

Misafir
#6
Bence Ozan hocam bunu splitini yapar bizleri onure eder😊 böyle bir efsaneyi bizlerle buluşturabilecek çok fazla parfüm sevdalısı yok sonuçta. Bu arada inceleme için kalemine sağlık hocam parfümü deneme şansına henüz sahip olamadım ama incelemede en az bu tarihi eser kadar eşsiz olmus.
 

Debussy

Moderator
Yönetici
#7
Bence Ozan hocam bunu splitini yapar bizleri onure eder😊 böyle bir efsaneyi bizlerle buluşturabilecek çok fazla parfüm sevdalısı yok sonuçta. Bu arada inceleme için kalemine sağlık hocam parfümü deneme şansına henüz sahip olamadım ama incelemede en az bu tarihi eser kadar eşsiz olmus.
Teşekkür ederim Cihan hocam. Yalnız fiyatlarından ötürü splitinin dolmasını beklemek pek mantıklı değil, bunun dışında zor ama uygun fiyatlı yakalanırsa neden olmasın. Şu haliyle milimi 300 tl yakın ve 60 ml olan bir parfümü değil Türkiye'deki forumlar Basenotes'da falan bile doldurmak çok zor olacaktır :).
 
C

Cihanmert

Misafir
#8
Teşekkür ederim Cihan hocam. Yalnız fiyatlarından ötürü splitinin dolmasını beklemek pek mantıklı değil, bunun dışında zor ama uygun fiyatlı yakalanırsa neden olmasın. Şu haliyle milimi 300 tl yakın ve 60 ml olan bir parfümü değil Türkiye'deki forumlar Basenotes'da falan bile doldurmak çok zor olacaktır :).
Güzel fiyatmış hocam ya :) resmen antika fiyatına gidiyor:) ah dedem ah ne güzel bir miras olurdu bu şişe
 

camorr

Aktif Üye
#9
Eline sağlık. Kesinlikle kokladığım en iyi boozy akora sahip. Muhtemelen kokladığım en iyi parfüm. Aynı tadı vermese de Thebes G1 ile avutalım kendimizi.
 

Yusufozen

Meşe Yosunu
#11
Bence Ozan hocam bunu splitini yapar bizleri onure eder böyle bir efsaneyi bizlerle buluşturabilecek çok fazla parfüm sevdalısı yok sonuçta. Bu arada inceleme için kalemine sağlık hocam parfümü deneme şansına henüz sahip olamadım ama incelemede en az bu tarihi eser kadar eşsiz olmus.
Teşekkür ederim Cihan hocam. Yalnız fiyatlarından ötürü splitinin dolmasını beklemek pek mantıklı değil, bunun dışında zor ama uygun fiyatlı yakalanırsa neden olmasın. Şu haliyle milimi 300 tl yakın ve 60 ml olan bir parfümü değil Türkiye'deki forumlar Basenotes'da falan bile doldurmak çok zor olacaktır :).
Bir çeyrek parası :)


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
 

Tuberose

Meşe Yosunu
#15
Parfüm incelemesi nasıl yazılırın cevabı niteliğinde mükemmel bir inceleme olmuş , emeğinize sağlık Ozan bey ... koklamayı çok isterdim...
 

Debussy

Moderator
Yönetici
#16
Parfüm incelemesi nasıl yazılırın cevabı niteliğinde mükemmel bir inceleme olmuş , emeğinize sağlık Ozan bey ... koklamayı çok isterdim...
Çok teşekkür ederim Hatice hanım, estağfurullah :).

Aslında parfümü doğru yorumlayabildim mi çok emin değilim, ben sadece iki defa deneyebildim sonrada elimdeki numune kırıldı. Kompleks bir kokuyu Normalde defalarca koklayarak yazardım ama bu kırılınca aklımda kaldığı kadarıyla yazdım. Bu vesileyle kokuyu koklama şansına erişen Emre (Camorr) ve Gökhan Burak'a da ekstradan yorum yapması için pası atayım :D. Kokuya bayildiklarini biliyorum ama spesifik karakter olarak da belirtilirse iyi olabilir.
 

HOCA

Tanınan Üye
#17
Ekli dosyayı görüntüle 121


Djedi, Jacques Guerlain'ın yaratıcılığının zirvesindeyken yarattığı bir parfüm. Jacques Guerlain şüphesiz tüm zamanlarin en etkili parfümörlerinden biriydi; Shalimar, Mitsouko, Vol de Nuit, Apres L'Ondee ve L'heure Bleue gibi birçok parfümü 1910'lu, 20'li ve 30'lu yılların klasiklerine dönüşmüş halde; bu parfümler anlık bir başarının çok ötesinde olduğunu zaman kanıtladı. Çeşitli reformüleler geçirip başkalaşsalar da hala daha satılıyorlar, konuşuluyorlar ve incelenmeye değer bulunuyorlar, kalitelerini düşüren formül değişikliklerine karşın parfümlerdeki sarsıcı güç azalsa da yeni nesil kullanıcılar üzerinde de olanca etkisini göstermeye devam ediyor hala. İlk çıktıkları anı fazlasıyla aratıyorlar şimdilerde ancak eski hallerine ulaşmak da mümkün, özellikle değişen formüllerden nasibini almamış ilk halleri günümüz için dudak uçuklatıcı.



Jacques Guerlain​

Büyük ve kabul görmüş sanatçıların anlık zevkler gelip geçtiğinde de ilk günkü gibi yaşamaya devam edebilen klasikleri hep var olmuştur. İlgili kişilerce yüceltilmiş ve büyük ölçüde benimsenmişlerdir; dönemine ve ilerisine dahi etki etmişlerdir. Zaman kavramının öldüremediği bu kıymetli yapıtlar nesillerden, anlık modalardan kolayca etkilenmezler. Söz konusu ticari bir tarafı da bulunan parfümler olunca elbette ilk hallerinden farklı bir yapıya kavuşuyorlar, her geçen gün çıkan yeni parfümlere ve geçen yıllara aldırmaksızın hala daha adlarından söz ettirebilmeleri saygı uyandıracak cinsten bir başarıdır.

Bir de madalyonun öteki karanlık yüzü bulunuyor: Zamana yenilenler. Büyük sanatçılara ait olsalar da veya çıktığı anda büyük yankı uyandırmayı başarsalar da zamana yenik düşüp tarihin tozlu sayfalarına gömülen nadide kayıp eserler hep oldu. Şatafatlı günleri çok uzaklarda kalıp çürümeye yüz tutan bu eserlerin bir kısmı yok olmayı hak ediyor, bir kısmıysa üstündeki tozlardan arınarak tekrar keşfedilmeyi. Zamanının anlık geçer özelliklerini ihtiva eden onlarca eserin yanı sıra çeşitli nedenlerle hak ettiği konuma kavuşamamış nice yitik hazine var. Çarkın güncel göstergesinin uzun vadede bir anlamı olmayabilir, günümüzün devleri yarının mitolojik karakterlerine dönüşmeyeceğinin garantisi yok. Sanat söz konusu olduğunda popülerlik ve günümüze kalma mevzusu doğru değerlendirme ölçütü olamamakta, kıstasımızın bu olmaması gerekiyor. Kimi eserler doğru zamanda çıkmadığı için kimisiyse çıktığı an itibariyle fazla radikal olduğu için tarihte fazla yer edinemedi ya da günümüze kalamadı.

Jacques Guerlain için de benzer değere haiz başlıca parfümler söz konusu: Djedi, Sous le Vent, Bouquet de Faunes, Ode ve Vega... Parfüm tarihinde büyük umutlarla yaratılmış ancak değişen zevkler ve ticari yaklaşımlar nedeniyle günümüze kalamamış veya çıktığı anda yeteri patlamayı sağlayamamış yığınca parfüm barındırıyor. Bu dipsiz ve sisli deryanın içinden en dikkat çekip parlayanlardan biri de Guerlain'ın Djedi'si şüphesiz. Aslında Jacques Guerlain'ın tüm parfümleri kalite anlamında eşit düzeyde denilebilinir, nesnel yaklaşımdan ziyade subjektif yani kişisel beğeniler önem kazanıyor daha çok.

Djedi 1926'da da yaratıldı ama raflarda geçirdiği ömrün oldukça kısa oldu, muhtemelen 2. Dünya Savaşı sonrasını takip eden yılların başında satışı durduruldu. Djedi'nin çıkışı ekonomik anlamda kötü bir döneme denk geldi, 1928'de baslayan büyük buhran muhtemelen parfümün satışlarını ciddi manada kötü etkiledi, ekonomik kriz aşılmaya başladığında da İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Yaklaşık 20 yıllık ömrü olan Djedi'nin ömrünün kısa oluşu ekonomik kriz ve dünya savaşı nedeniyle mi yoksa koku karakteri nedeniyle mi ikilemi doğuruyor. Buna daha sonra değineceğim, ben iki etmenden de kaynaklandığını düşünüyorum.

Guerlain portföyündeki en çok aranan ve nadir bulunan parfümlerden biri olan Djedi günümüzün en pahali parfümlerinden biri: 60 milimlik şisesine 20 bin Türk lirasını aşan fiyatlar biçilip satılabiliyor ikinci el olarak yurt dışında. 96 yılında sınırlı sayıda çıkan özel serisi dahi 10 bin Türk Lirasını aşabilmekte. Bulması da bir o kadar zor, piyasaya çok nadiren düşüyor. 20 sene civari satışta kalan ve ilgi duyulan bir parfüm için bu fiyatlar belki de anlaşılabilinir.

Yüksek fiyatına karşın Djedi birçok açıdan ilgimi çekmeyi başarmıştı; temasıyla olsun, açıklanan içeriği ile olsun ve elbette markasıyla... Ama asıl ilgimi yoğun oranda artıran etmen Sultan Pasha'nın Thebes attarıydı. Thebes attarı Djedi'den ilham alarak yaratılmıştı, Djedi'yi almak istesem de bulamadığımdan ötürü Thebes'e yönelerek bu kokuya dolaylı yoldan ulaşmıştım. Sonuç olarak Thebes, Sultan Pasha külliyati içinde en sevdiklerimden olmuştu. Her şeye rağmen Thebes için hayvansal akorları daha iyi olabilirdi diye düşünmeden edememiştim. Bir noktadan sonra Djedi en merak ettiğim ve denemek için en çok arzuladığım kokulardan biri olup çıkmıştı ve şanslıydım ki Djedi'ye ulaşabildim, hem de en eski versiyonlardan birine; 20'lerin sonu veya 30'larin başından bir şiseden ! Şişeli olarak satın almadım elbet, dekant olmasına ve yüksek fiyatına rağmen gözümü karartıp aldım. Elime geçen Djedi parfüm versiyon yani konstrasyonu çok yüksek.


Djedi; ilhamini, ismini, temasını Antik Mısır'dan ve Mısır Mitolojisinden aldığı görünüyor. Jacques Guerlain'in nasıl etkilenip böylesine bir konseptte çalıştığı ve isim seçtiği muamma. Fakat biraz irdeleyince görünüyor ki 20'lerde Antik Mısır konsepti popülerleşmişti, buraya dayanıyor olabilir. 1922'de keşfedilen gizli bir merdivende ortaya çıkan Tutankamon'un mezarlığına daha önce hiç kimse girmemişti ve içindeki hazineler olduğu gibi duruyordu. Kimsenin böyle bir mezarın var olduğundan dahi haberi yoktu. Mezarlığın açılması kadar sonrasında yaşananlar olaylar da bati kentlerinde büyük yankı uyandırmıştı. Mezarlığın bulunuşu önemli bir olaydı fakat sonrasında yaşananlar daha magazinsel olmasından mıdır bilinmez halkın ve gazetelerin çok daha yoğun ilgisine sebebiyet olmuştu: "Firavunun Laneti". Mezarlığa giren, bulan ya da bu ekibe finansman olan birçok kişi mezarlığın açılmasından kısa bir süre sonra ölmüştü. Bu gizemli lanet olayı içerisinde tutarsızlıklar barındırsa da gazeteler bu lanet fikrini sevmiş ve sürekli haber yapmıştı. Bunun dışında Jacques Guerlain'in kendisi de gezmeyi, okumayı, araştırmayı seven bir kişilikti. İsim ve tema seçimi çevreden yaşananlardan bağımsız olarak, kendi ilgisinden yola çıkarak gerçekleştirmiş de olabilir.

Djedi'nin şişesi de diğer birçok eski Guerlain şişesi gibi ikonik. Antik Mısır'ın altın lahitlerini andıran şişe tasarımı isimden sonra parfüm ile ilgili bize önemli bir ipucu sağlıyor. Jacques Guerlain'ın bu tavrını hep sevdim ! Günümüzün niş parfümleri gibi parfümün temasını ve her farzını bize anlatmayı seçmiyor, çözmesi kolay olamayan yol gösterici birkaç küçük ipucu ile birlikte temayı çözmeyi çalışıyorsunuz daha doğrusu koku ve parfümün gidişatı size asıl hikayeyi anlatan oluyor. Djedi hakkında bildiklerimiz de ilk etapta sınırlı ve diğer Jacques Guerlain parfümlerinde olduğu gibi kokunun teması tek bir konu ile sınırlı değil. Anlamını koku ile birlikte keşfetmek en güzeli.

Djedi'yi kapaktan ilk kokladığımda çok ciddi bir parfümle karşı karşıya olduğumu anlıyorum hemen. Sert, olgun ve farklı havası saniyesinde beni etkilemişti, sıradan bir parfüm olmadığını hemen belli ediyordu. Koyu altın renkli cazibeli sıvıdan yayılan kokunun benzerini koklamamıştım, yemeklerden aşina olduğum bir bitkiyi de andırıyordu hafiften, leustean yani Türkiye'de selam otu olarak geçen bir bitkiydi bu, baharatı andıran kupkuru, ciddi ve sert yapı gözüme çarpmıştı. O gün parfümü kullanmadım, doğru zamanın gelmesini bekledim ve günler sonra doğru zamanın geldiğini hissedip parfümü tenimle temasını sağladım. Parfümü sürdüğümde veya fıslattığımda farklı tepkimeler verdiğini belirtmeliyim.

Kapkaranlık akorlara eşlik eden kadifemsi tatlı bir rayiha... Djedi, sert karanlık bulutların karemelize edilmiş reçineyi andıran kadifemsi parlak tatlılığı sarmaladığı oldukça cezbedici ve vurucu bir açılış sunuyor benim için. Şok edici ve sofistike, her koklandığında birçok farklı detayın yakalandığı kompleks ve heybetli bir açılışa sahip. Bu açılışın şakası yok. Açılışı tanımlamak için "epik" kelimesi doğru bir seçim olur.

Lüks single malt viski veya iyi bir yabancı gurme restorandaki creme brulee'i tadını andıran bir hava var: İlk etapta ağızda hissedilen sert isli bir tat, ardından damağa yerleşen karemelimsi yumuşak tatlılık. Üst düzey müzik sistemleri veya kulaklık incelemelerinde sıklıkla kullanılan 'sahne' ve 'enstrüman ayrımı' terimleri vardır, enstrümanların ayrı ayrı duyulabilmesi vesaire, burada da parfümün sahnesi çok geniş, kolaylıkla birbirinden ayırt edilebilecek iki bölüm söz konusu. Zıt karakterli ve çok zengin iki parfümü farklı yerlere sıkmışsınız ancak havada buluşmuşlar gibi, bu konuda kokladığım en derin ve sahnesi geniş parfümlerden biri Djedi.


Ekli dosyayı görüntüle 123
Duman ve Viski

Fakat, belirtmeden geçemeyeceğim: Kokunun orijinal açılışının kaybolmuş olma ihtimali çok yüksek, çünkü ne standart Guerlain açılışlarına ne de dönemin genel açılış tarzlarına benziyor. Camorr'un (Emre) da bana belirttiği gibi açıklanan notalarda yer alan veya birkaç yorumda da değinilen bergamot, müge tarzı herhangi bir nota ile karşılaşmadım açılışta. Parfümün 100 yıla yaklaşan geçmişi nedeniyle başlangıcının kaybolmasını olağan karşılıyorum fakat ona rağmen geride kalan tüm notalar olduğu gibi bulunuyor, değerinden bir şey kaybetmiyor. Yine de üst notalar olsa parfümün hissettirdikleri daha da artardı elbette. Birçok yerde parfüm ömrünün üç ila beş sene ile sınırlı olduğu yazar, bana kalırsa bu gerçeği yansıtmıyor, pazaralama ve satış kayıgısı güdülerek ortaya konmuş ticari bir söylem. Açıldıktan sonra bozulmalar hızlanıyor ama iyi korunduğu taktirde uzun bir ömrü olabiliyor parfümlerin.

Elbette, vintage parfümlere girildiğinde belli bir riski göz önüne almak gerekiyor, kokularda bozulmalar meydana gelebiliyor. Örneğin geçmişte elime geçen açılmış bazı parfümlerde bozulmalar vardı ama genel olarak açılmamış olarak elime geçenlerde herhangi bir sorun olmadı, tazeliklerini koruyorlardı. Genel istatistik tutarsam elime geçen onlarca vintage parfümde bozulma oranı düşüktü, özellikle açılmamış ve kapalı serin ortamda saklanmış parfümlerin bozulması o kadar da kolay değil. Elimdeki 60'larin başından olan bazı parfümlerin açılışlarında herhangi bir kayıp emaresi dahi yok. Hatta daha da eskiye gideyim, elimde 100 yılı deviren birkaç parfüm var, kokular ilk çıktıkları andan farklı mı kokuyor bilemem fakat çoğu şey korunduğu belirgin. Djedi'nin üst notaların izine rastlanmasa da gerisi sapasağlam duruyor. Biraz hasar alsa da tüm ihtişamını koruyor.

Tabiri caizse bu tarz antika kokuların ölüleri bile yeter, günümüzdeki parfümlerden (nişler vesaire dahil) çok daha kaliteli, doğal ve çok boyutlu. Yıllanmış şarap misali kokularda meydana gelen değişiklikler kötü yönde olmuyor bazen. Bozulduklarını düşünerek uzun bir süre böyle parfümlerden uzak durmayı tercih etmiştim ancak yavaş yavaş bu algım kırıldı. Belli bir riski göz önüne almanız gerekse de genelde vintage parfümler kolayca bozulmuyorlar. Kokuları açtıktan sonraki koruma kısmı daha önemli.


Kasvetli fakat çarpıcı ! Parfümden burnuma karanlık, kupkuru, sert, acımasız, ağır, yanık bir koku bulutunı andıran bir akor geliyor ve direkt genizime çarpıyor, mecazen değil. Vurucu olarak nitelendirilebilecek bu akor Vintage Extract Shalimar'in dumansılığını anımsatıyor az da olsa bana ama ondan daha zalim, ciddi ve biraz farklı kulvarda.

Günümüzün niş parfümlerinde sert olarak görülen birçok parfümden çok daha sert bir sertlik sözünü ettiğim, sert olarak adlandırılan birçok niş parfüm bu parfümün yanında çocuk işi kalır. Sertliğe karşın olabildiğince rafine olmayı sürdürüyor bu kısım, kullanılan doğal hayvansallar ve diğer notalar sayesinde koku ne kadar sert olursa olsun rahatsızlık vermiyor, burnu zorlamıyor, edebi elden bırakmıyor.

Bu sert kısımda en yoğun kullanılan nota belirgin bir biçimde doğal castoreum yani kunduz yağı. Djedi'de diğer denediğim parfümlerden çok daha fazla oranda kullanılmış kunduz yağı, genelde parfümlerde destekçi öge olarak derinlik katma amacıyla kullanıldığına şahit olduğumuz kunduz yağı Djedi'nin bu farzında baş rolde. Çoğu kişi Djedi'de deri notasından söz etmiş ama aslında bilinen anlamdaki deri notası yok, costoreum notası ve huş ağacı notası bu yanılsamayı yaratabiliyor, dönemin birçok parfümü gibi kunduz yağı bu izlenimi doğuruyor. Burası bende yani en azından günümüzün bilindik deri parfümlerinde veya Bandit, Or Black, Tuscany, Bel Ami tarzı klasik eski parfümlerdeki gibi plastiğimsi veya derimsi bir çağrışım yapmıyor.

Karanlık ve zorlayıcı bu kısım bir çeşit balyoz etkisi yaratıyor, kokuya pür dikkat odaklanabiliyorsunuz. Yüksek dozajda sert notalar barındıran bir bölümün böylesine rafine kalmayı başarıp rahatsızlık vermemesi eşine az rastlanır bir durum. Bence çok etkileyici ama çoğu insanda negatif duygular uyandırabileceğini göz ardı etmemek lazım.

Hayvansallar costoreum ile sınırlı değil elbet: Civet ve misk de belirgin bir biçimde yer alıyor parfümün çetelesinde, bu iki nota parfümün hem karanlık kısmına hem de aydınlık kısmına katkıda bulunuyor. Hayvansal notalar doğal olarak ve çok yüksek oranda kullanıldığı için çok etkileyici, güncel parfümlerle kıyaslanamaz düzeyde. Bu tarafına karşın hayvan imgesi oluşturmuyor kafada, hayvansallar çok belirgin ve etkin olsa da klasikleşmiş hayvansal parfümlerine de benzemiyor, çok yoğun olmalarına rağmen. Müthiş bir derinlik katıyorlar.


Hayvansal notalar güzel taklit edilebilse de asla doğal hallerindeki etkiyi yaramamakta, cezebedici taraflarını büyük ölçüde kaybetmekte. Misal, Djedi'den esinlenerek yaratılmış %90 doğallığa sahip Sultan Pasha'nın Thebes'ini ele alınca en yüksek kalitedeki sentetik hayvansallar ortaya çıkınca bir şeylerin tam olmadığı hissediliyor, yine de Sultan Pasha'nın en iyi kokularından biri Thebes. Djedi ile Thebes'i bir arada denendiğinde %10 sentetiğin bile ne derece farklılık yarattığı göze çarpıyor, ki Sultan Pasha en yüksek kalitede sentetik hayvansal kullanıyor.

Hayvansal notalara etik sebeplerden dolayı kısıtlama gelmiş vaziyette, öyle mi acaba ? İlginçtir, bu kısıtlama nedense gıda sektöründe veya giyim alanında yer almaz. Kunduz yağı gıda sektöründe hala kullanılmakta, civet kedisinden elde edilen Kopi Luwak kahveleri hala satılmakta, ki bu kahvelerin elde edilmesi genel olarak doğal yollarla olmaz, çoğu zaman üretimi arttırmak için hayvana işkence edilir neredeyse.

Giyim sektöründeki dev markaların nadir bulunan canlıların derilerinden ürettiği cüzdanlara, kürklere, montlara, kemerlere değinmeye gerek var mı ? Hayvanları katletmekte sorun görmeyen aynı dev markalar nedense parfümler söz konusu olunca elleri kolları bağlı pozu kesebiliyorlar. Kapital ikiyüzlülük burada devreye girmekte, emin olunuz, şayet isteler hayvansal notalar hala daha cirit atıyor olurdu parfüm dünyasında. Hayvansal notalar yer almalı demiyorum fakat hayvansalların kullanılmasının bütünüyle kalkmasında etik sebepler yok, biraz da zorunlu kaldıkları ortada.

Çığ gibi büyüyen talebi doğal malzemelerle karşılamaları zor olmakla birlikte hayvansal notaları üretimi sentetiğe nazaran daha zorlu ve çok daha masraflı. Bu derecede artan üretimi doğal yollarla karşılamaya kalkışsalar hayvanların nesli dahi etkilenebilinirdi, bugün olmasa yarın mecburi olarak zaten kısıtlanacak ya da bitecekti, bazı şeyler öngörülerek enreknden ortak karar alınmış gibi geliyor bana. Yani demek istediğim yasaklanmasının altında da yatan yegane sebep etik sebeplerden ziyade artan talebi bu şekilde karşılamalarının zorluğu ve maddiyat.

Karanlık koyu bulutların sarmaladığı çok çekici reçinemsi tatlı bir aroma dikkatimi çekiyor bir yandan da; karanlık sisli dumanların sarmalayıp gizlediği altın renkli tatlı bir sıvıydı bu. Gurme gibi hissettirmeyen fakat sarkastik ama bir yandan da yenilesi veya içilesi bir tür tatlılık var burada. Dilim demeye varmıyor ama viski ve konyağı andıran boozy hava var bir yandan da balımsı fakat - reçinemsi çok çok daha farklı bir tatlılık, bir benzerini koklamamıştım. 1926 tarihli bir kokudan boozy hissiyatı almak ! Aklım benimle mi oynuyor diye düşünmeden edemedim fakat evet, burada hafif tatlı sıcak bir alkol yer alıyor adeta.

Günümüzün derinliksiz, birbirinin kopyası tatlılıklarla hiç alakası olmayan etkileyici bir tatlılık buradaki. Yüksek kalite konyak veya viskilerde olduğu gibi çok oturaklı, maskülen ve derin bir tatlılık yer alıyor. Günümüzün çocuklarının damak tadına hitap eden bonibonlu şekerleme kokularını bir kenara atıp bırakın, Djedi'de yer alan tatlılık çok olgun hatta günümüzün standartlarında son derece erkeksi, bu tarz şeylere inanmasam da biraz yaş isteyebilir genel algı için.

Kuru, şehvetli, parlak, lezzetli, sıcak tatlılığı belirgin birkaç nota sağlamıyor, birçok notanın birleşimi ile meydana gelmiş, oldukça kompleks ve çözmesi çok da kolay değil. Kehribar, yasemin, gül, tatlı misk ve civet tatlılığın baş şüpheleri benim için, sıcak tatlı havanın reçinemsi kehribar, yasemin ve miskten kaynaklandığını düşünüyorum.

Boozy efektini verenin ne olduğununa dair net bir fikrim yok, o yıllarda viskimsi alkol hissiyatı veren bir parfümle karşılaşmak çok şaşırtıcı. Ben ilk etapta bir çeşit aldehitin de desteğiyle bu hissi yaratmış olabileceğinden şüphelendim, malum çok fazla aldehit çeşidi var ama Camorr bu etkinin aldehitten kaynaklanmadığını düşünüyor. Muhtemelen haklı. Ama tatlı kısım kehribar ve tatlı bir yasemin'den kaynaklı olduğunu düşünüyorum, o tatlı akor bu hissi veriyor.

Orta - Üst segment arasında yer alan ve ülkemizde de bulunabilecek viskiler arasında 16 yılık Lagavulin'e benzediğini söyleyebilirim. Lagavulin'i koklandığında ve tadıldığında isli, füme kokusuna eşlik eden hafif tatlılık Djedi'de de yer alıyor, Lagavulin ve Djedi'nin karakteristik yapısı bu noktada kesişiyor.

Viski veya konyağa benzer havanın böylesine eski bir parfümden hissedilmesi ilginç buldum ve ikileme düşmüştüm. Fakat kokuyu benden koklayan ve parfümle alakasız kişilerin de böyle bir yorumda bulunduğunu görünce hiç şüphem kalmadı.


Djedi'nin Hikayesi
Burada birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt kavramların bir arada kullanılmasına şahit oluyorum, hem böylesine tatlı hem de çok koyu sert bir koku ile geçmişte karşılaştığımı anımsamıyorum.Sert başlayıp tatlılaşan veya tatlı başlayıp koyulaşan parfümler var evet, ama burada iki taraf da çok belirgin ve bir arada kullanılmış, bunun muhtemelen başka bir örneği yok, ben böylesine rastlamamıştım en azından.

Parfüm bize bir şey mi anlatmaya çalışıyor ? Bu iki zıt karakter neyi temsil ediyor ? Olabildiğince karanlık ve pek iyi çağrışımlar yapmayan karanlık tonların aksine diğer tarafta olabildiğince aydınlık ve canlandırıcı bir bölüm de bulunuyor. Artık parfümün hikayesinin derinliklerine inme vakti.


Ekli dosyayı görüntüle 127
Vasily Vereshchagin - Apotheosis Savaşı

Djedi, Mısır Mitolojisinde yer alan ve fazla bilinmeyen bir karakter. Sadece 1800'lerin başlarında keşfedilen Westcar Papirüs'ünde adi geçmekte Djedi'nin. Papirüs, Firavun Keops ve oğlu arasında geçer, papirüsun tamamında büyücüler ve mucizevi bir takim olaylar yer almaktadır, Djedi bir çeşit büyücüdür. Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere fazlasıyla inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler önemli bir yer alırdı.

Westcar papirüslerinde yer alan bir hikayeye göre günlerden bir gün Firavun Keops'un (Dünyanin en büyük Piramiti olan Giza'da yer alan Keops piramitini kendine yaptiran büyük firavun) prens oglu Hordjedef, babasına kimsenin bilmediği bir büyücüden bahseder:

" Djedi isminde bir adam, Djed-Snofru'da yaşamakta. 110 yaşında bir erkek fakat günde 500 somun ekmek ve bir sığırın sirt etini yiyor, 500 sürahi bira içiyor. Ayrıca kopmuş bir kafayı tekrar birleştirebilir, arkasında tasmasız bir aslanla yürüyebilir ve Thoth kutsal alanındaki odaların sayısını bilebilir."​


Uzun bir süredir yapacağı devasa piramit için Thoth'un kutsal alanındaki gizli odaları öğrenmek için can atan firavun Keops, Djedi'nin Thot'un oda sayılarını bilemesinden etkilenir ve oğlundan Djedi'yi getirmesi ister. Oğlu Djedi için yola çıkar. * Thoth Mısır mitolojisinde bilgelik, ay ve yazı Tanrısıdır. Firavunun pres oğlu bizzat Djedi'nin yanına gittiğinde çok yaşlı görünümünde bir adamla karşılaşir ve belli konuşmalardan sonra gelmeyi kabul eder Djedi.

Djedi, firavunun karşısına çıkar. Firavun ilk etapta djedi adını neden daha önce duymadığını sorgular, sonrasında djedi'nin hünerlerini görmek için birkaç mahkumu infaza karar verir ancak djedi seyirciler önünde bunu yapmayı yapmayı reddeder bunun üzerine bir ördek getirilir ve ördeğin başını keserler. Ördeğin vücudu bir tarafta kopuk kafasıysa uzak bir taraftaydı, djedi sihirli büyülü sözcükler söyler ve ördeğin bedeni ayağa kalkar kafasına doğru koşarak ayrık bedeni çatırdatarak birleşir. Aynı şeyi kaz ve boğa ile de tekrarlarlar, hatta boğayı tasmalarından kurtarıp kontrol dahi eder büyücü Djedi.

Gerçekleşen iki kehanet sonrası firavun asıl isteğini dile getirir: Thoth kutsal alanındaki odaların sayısı. Djedi cevabı bilse dahi tam olarak söylemez, cevabın Heliopolis'teki bir kutuda yer aldığını söyler. Firavun o kutuyu Djedi'den getirmesini istese de cevap olumsuz olur, Reddjedet'in rahminde olan üç kralın en büyüğünün getirebileceğini söyler. Devamında da Reddjedet ve çoocukları hakkında bilgi ister Firavun, cevapları verdi Djedi. Yardımlarından ötürü Firavun tarafından Prens Hordadef'in sarayına atandı Djedi.


Görünen o ki Jacques Guerlain Djedi'nin ölenleri tekrar geri getirebilmesini yani ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiye atıfta bulunmuş. Parfümün karanlık kuru tarafı ölümü betimlerken aydınlık sıcak tatlımsı tarafı da yaşamı temsil ediyor. Parfümün her farzında bu örgü devam ediyor.

Ölüm ve yaşam birbiri ile bağlantılı, yaşamın olduğu yerde ölüm de vardır. İnsanı da diğer canlılardan ayıran önemli bir şey de ölüm bilincidir. Ölüm konusu felsefi ve inanış bakımından farklı olarak yorumlanmıştır hep, ' yeniden dünyaya gelişin başlangıcı' veya 'ölüm sonrası başka bir boyutta yaşam' gibi pozitif görüşler olduğu gibi 'ölümden sonra doğduğundan önce neysen o olacaksın' (Arthur Schopenhauer) gibi negatif görüşler de bulunuyor. Uzayan yazı daha da uzayacağı için girmiyorum bu konuya. Günümüzde böylesine ciddi bir temayı ele alabilen parfüm sanırım yok. Günümüzde karşı cinsi etkileme gibi amaçlarla kullanılan ve para kazanma amacıyla üretilen bir cisim haline gelmiş parfümde böylesine bir tema şok edici gelebilecektir bugünlerde. 'Sanatın amacı, insanı ölüme hazırlamaktır' diyen Andrey Tarkovski gibi bu parfümün amacı ticari değil. Bu derecede ciddi bir temayı başarılı bir şekilde ele almış Jacques Guerlain.

Djedi isim olarak oldukça ilginç bir seçim aslına bakacak olursanız. Neredeyse çoğunluğa herhangi bir anlam ifade etmeyecek bir isim, Mısır mitolojisini az çok bilen bana da bir anlam ifade etmedi ilk duyduğumda, zira mitoloji içerisinde pek yer etmemiş sadece tek bir parşömende yer almış bir ad, eğer bu konuda uzman veya aşırı ilgilisi değilseniz bilmenizin de olanağı pek yok.

Jacques Guerlain isim tercihlerinin bu şekilde gerçekleşmesi tesadüf değil, misal Shalimar veya Mitsouko isimleri de konuyla ilintili ama fazla spesifik isimlerdi. Jacques Guerlain her daim yaratıcı, entelektüel ve fazla bilinmeyen ama dolaylı da olsa temalarıyla alakalı etkileyici isimler seçmişti kokularına. Jacques Guerlain'in isimleri daha çok ima şeklinde karşımıza çıkar. Örneğin, yeğeni ile beraber Paris'te bir mihrace ile tanışlar bir gün ve duydukları hikayeden etkilenirler: Babür İmparatoru Şah Cihan (Shãh Jahãn) ile eşi Mumtaz Mahal'in aşkı ve Mumtaz Mahal'in erken gelen beklenmedik ölümü sonrası ikonik aşka bianen yapılan anıt Tac Mahal'dır bu hikaye. Jacques Guerlain ölümsüz aşka verilecek en güzel hediyeden yola çıkarak bir koku besteler, ismine ilhamını aldığı Tac Mahal veya Şah Cihan'in aşkı tarzı düz bir isim vermek yerine konu ile alakalı fakat oldukça özel isim seçer: Shalimar. Pakistan Lahore'da bulunan Shalimar (Salemar) bahçeleri Mumtaz Mahal'in favori bahçesiydi. Asıl temaya ve konuya hem yakin hem de uzak bir isimdi. Kokuda da islenen konsept bu ölümsüz aşk, Hindistan etnik kültürü ve bahçe olmuştu.

Yine Mitosuko'ya göz atacak olursak, isminin kaynağı 1909 yılında basılan Claude Farrere'nin La Bataille (Savaş) romanındaki bir karakter olduğu görülüyor. 1905 yılında hüküm süren Japonya ve Rusya savaşı sırasında yaşanan imkansız aşkı konu alan romanın baş karakterleri Güzel Japon Kadını olan Mitsouko Yorisaka ve bir İngiliz askerdir, savaş nedeniyle imkansız bir aşka dönen ilişki etrafında cereyan eder olaylar. Kokunun ismi de buradaki kurgusal başrol karakterinden gelmektedir, Mitsouko Japonca bir isim ve "Gizem" manasına geliyor. Jacques Guerlain bu ismi seçerek hem Japon kültürüne, hem imkansız aşka, hem edebiyata, hem de gizemli olmaya vurgu yapabilmişti. Shalimar ve Mitosuko gibi birçok örnek bulunuyor, koku isimleri çoklu ima ve metafor içermekte sürekli. İma edilen ilk anlamdan daha fazlasıyla yani bir nevi bütünsel olarak kokuları temsil ediyor. Bu özel ve pek fazla kullanılmamış isim seçimleriyle beraber parfüm isimi ile de özdeşleşmeyi başarıyordu. Bugün Shalimar denildiğinde ilk akla gelecek çoğunlukla parfüm olacaktır.

Djedi de spesifik ve iyi konulmuş bir isim. Mısır mitolojisi, antik dünya, Mıısır'ın çölleri, ölüm ve yaşam ilişkisi gibi birçok temayı bir arada eritebilmiş. Djedi'nin konusunu parfümün içine girmeden çözmesi zor, günümüz parfümlerinden ayrıldığı bir diğer nokta da bu. Günümüze baktığımızda niş markaların parfümörleri parfümlerinin konseptini fazla irdeliyor ve parfümleri bir şeyler ile fazla bağlamaya çalışıyor. Açıklama ve anlaşılma kaygısı bazı bazen öyle bir raddeye varıyor ki güzel olabilecek bir hareket aşırıya kaçıp göze sokmaya başlayınca baharatı fazla kaçmış yemeğe dönebiliyor.

Sadece koku ile bir şeyler anlatmak zor olsa da küçük açıklamalarla veya isim / şişe ipuçlarıyla birleşerek anlatılmak istenin koku gidişatı sonucu anlatılması en iyi güzeli olduğunu düşünüyorum. Sanatçının yarattığı eserin her farzını açıklaması ve sanatı dışındaki her yoldan güçlü bir şekilde beslenmesi (resim, edebiyat, müzik gibi) sanatçının yarattığı eserin gücüne güvenmediği hissini veriyor bana. Jacques Guerlain ise kokularına ve anlattıklarına her zaman güvenmiş, çok küçük ve zor ipuçlarıyla desteklese de hikayelerini kokularıyla anlatmıştır. Halbuki günümüzün parfümörlerinde bunu göremezsiniz, parfümlerin ne hakkında olduğunu kullanıcıya bırakmaz her şeyi kendileri açıklama gayretinde olurlar. Günümüzde parfümlere seçilen konuların sanatsal olmaktan çok ticari kaygılarla oluşturulduğunu düşünmemin bir nedeni de bu gibi şeyler. Jacques Guerlain hikayesi olan parfüme isim ve şişe dışında hiçbir ipucu vermemişti. Büyük vizyon !


Çöldeki Aslanlar (Henry Ossawa Tanner)​

Tatlı boozy ve hayvansal efekt bir noktadan sonra zayıflamaya başlıyor, saatlerce süren zayıflama sonrası kuru bir hava egemen oluyor, sıcak ve kuru bu hava bende çöl ve kum imgesini uyandırıyor. Kabe samanı yani vetiver bu kuru havayı oluşturan en belirgin nota, yardımcı rolde de süsen (iris) kökü bulunuyor ama çok berrak değil. Bu aşamada çiçeksi destekli kehribar ve hayvansal his devam etmeyi sürdürse de sivri kısımları nispeten törpülenmiş bir hava oluşuyor.

Saatler sonra ortaya çıkanlar arasında diğer sözünü edebileceğim nota ise meşe yosunu. Meşe yosunu kullanımı oldukça kaliteli ve hafif yağlı bir hissiyat uyandırıyor bende, uzun süreli etkin olmasa da kayda değer bir şekilde yer ediniyor. Meşe yosunu tarz olarak Vintage Paco Rabanne La Nuit'i andırıyor, La Nuit'de de hayvansallar ve sıcak notalar kullanımı bir benzerlik gösterse de bütünde alakaları benzerlik taşımıyorlar Djedi ile ama meşe yosununun yer edişi ve meşe yosunu profilini benzer buldum. Oldukça kaliteli, büyük, keyifli ve zengin bir meşe yosunu kullanımı var.

Kokunun açılışından ortalama 20 saat sonrasında boozy tatlılıktan, sertlikten ve meşe yosunundan eser kalmıyor. Sıcak notaların gölgesi altında varlığını sürdüren kuru bir vetiver mevcut bitişinde. Fıslatınca 30 saati aşkın tende kalma süresi var. Fark edilirliği ilk saatlerde oldukça kuvvetli, ortaya yaydığı kokudan övgü dahi alınıyor.

Parfümün kategorisi ne ? Şipre mi ? vetiver mi ? boozy veya hayvansal mı ? Çiçeksi ? Amber ? Cevap basit: Hepsi ! Oldukça zengin ve birçok tarzı içerisinde barından bir parfüm Djedi, parfüm sanatının doruklarından biri.


Dip kısmı fazlasıyla kuru, Antik Mısır temasının hakkını veriyor, o imgeyi başarıyla veriyor. Ölüm ve yaşam teması da burada yer etmeye devam ediyor.
Djedi raflarda otuz yılı zor gördü, İkinci Dünya Savaşı sonrası satışı durduruldu, bu yüzden de fiyatları aşırı yüksek. 1996 yılında ilk halinden biraz farklı olan özel ve sınırlı sayıda bir versiyonu çıktı fakat içerisinde hayvansal yok bu versiyonun.

Dünya'nın ekonomik olarak çöküş içerisinde olduğu bir zaman diliminde çıkması Djedi'yi biraz ölü doğurdu. Araştırmalarıma göre Djedi Amerika'da 1930'larda 30 küsür dolara satılıyordu, günümüzde 30 dolar komik bir rakam gibi görünse de 1930'lar için çok yüksek bir meblağ. Günümüzün aksine Guerlain gibi markaların parfümleri o dönemlerde herkesin ulaşabileceği seviyelerde değildi, oldukça lüks bir üründü dünya genelinde.

Ayrıca fazla sert ve kuru yapısı çıktığı dönem için fazla gelmiş olabilir de üstelik, ki o dönemin birçok klasiği günümüz standartlarında sert ve hayvansal kaçacaktır fakat Djedi o parfümlerden de bir tık daha sert, özellikle açılışı ile.

Djedi'nin bazı açılardan çıktığı dönemin ötesinde olduğunu iddia etmek abes olmayacaktır. Vetiver parfümlerinin yaygınlaşmasından yıllar önce bu notayı belirgin bir şekilde kullanmıştı, boozy hissiyatı veren kısım çok modern duruyor. Çıktığı dönemde beklenen etkiyi yapmamış olsa da yakın zamanda çıkan parfümler arasından Djedi'den etkilenenleri görmek mümkün: Sultan Pasha Attars'a ait Thebes ve Vero Profumo Onda bu parfümlerden ikisi.


Oldukça özgün, emsali olmayan, yaratıcı, radikal, zengin, değişken ve kompleks bir parfüm Djedi. Karanlık ve tatlı yapı son derece başarılı dengelenmiş, her anlamda yüksek kalitesiyle Vol de Nuit, Shalimar, Mitsouko, Apres l'ondee gibi Guerlain klasikleri arasına girmeyi hak ediyor zaten fiyatı da biraz da bu yüzden yüksek. Djedi'yi oldukça beğendim, yüksek beklentime karşın beklentimi karşıladı. Maalesef elime geçen numunede açılış kaybolmuştu, yine de bu haliyle bile özel bir parfüm olduğunu hemen belli ediyor.

Çok yüksek fiyatını (şişeli 15 bin liralara bulabilirsiniz) hak edip etmeyeceği kişiden kişiye göre değişebilecek olsa da tarihi önemi, çok nadir bulunuyor oluşu ve koku kalitesiyle fiyatının altında kalan bir ürün değil. Üstelik günümüzde doğalına ulaşmanın çok çok zor olan hayvansallar başta olmak üzere birçok nota doğal olarak yer alıyor, günümüzde nişler de dahil olmak üzere hiçbir parfümde doğal hayvansal yok gibi bir şey. Elbette gündelik kullanım için bu fiyat fazla yüksek, deneyim veya özel kullanım için şişeli olmasa bile bir miktar elde bulundurmak isteyeceğim bir parfüm.


Hayvansal, vetiver veya boozy parfümler arasında güncel bir rakibi yok, mukayese edilmesi zor diğer parfümlerle. Ölüm ve yaşam temasını işleyişini Gustav Mahler'in 9. senfonisinin ilk bölümüne benzettim, Mahler'in ölmeden önce yaptığı bu dev yapıtta da ölüm ve yaşamı ele almıştı, özellikle ilk bölümdeki çatışma kısımları Djedi temasının fonu olabilir.

Bulması da bir hayli zor olduğu için Indiana Jones tarzı aramak gerekebilir. Türkiye'de bulmak muhtemelen imkansızdır. Yurt dışında bazen Etsy veya Ebay gibi ortamlarda satılığa çıkabiliyor fakat birçoğu 1996 yılıda çıkan modeli, asıl bulunması gereken 50 öncesi ve parfum versiyonun olduğunun altını çizmem elzem. 1996 yılında çıkanda hayvansal olmadığı belirtilmiş, hayvansallığın olmadığı Djedi yoğurtsuz iskender, piyanosuz Chopin, aşksız hayat gibidir; muhakkak bir şeyler eksik kalacaktır.

Son olarak bu yazı esnasında birçok tatsız durum başıma geldi. Öncelikle bu yazı için telefonuma aldığım bazı notlar telefonumun bozulması sonucu kayboldu ve en kötüsü de bir kaza sonucu elimdeki 3 milimlik Djedi numunesi kırıldı, bu yüzden kokuyu istediğim gibi değerlendiremedim ve yazma isteğim de kaçtığı için yazının bir kısmı aceleye geldi maalesef.

Özet: Djedi uzun yıllar kıymeti anlaşılmamış fakat son yıllarda dikkat çekmeye başlayan geçmişten günümüze dokunan kayıp bir hazine. Antik Mısır efsanelerinden yola çıkarak ölüm ile yaşam ilişkisini konu edinen oldukça ciddi ve olgun bir parfüm. Epik, kasvetli, kuru, sıcak, karanlık, tatlı, zengin, güçlü... Jacques Guerlain'ın ulaşması en zor parfümlerinden ama arama sürecine değeceği kesin.

Değerlendirme: A+ (95 - 100)
Bu güzel yazıyı yeni fark ettim. Öncelikle şunu belirtmeliyim. Bu yazı ancak bir parfümden büyülenmek kaydıyla yazılabilir. Yazıya verilen itina, hikaye ve analiz kısımlarının farklı renklerle belirtilmesi, yazının bölümlerinin doğru yerden ayrılması, yazı planı vs. - Edebiyat öğretmeniyim, metin tahlilinden az biraz anlarım :) - Tüm detaylar Ozan kardeşimizin yazıyı ve bununla birlikte parfümü ne derecede önemsediğini ortaya koyuyor.
Diğer bir konu ise: Ben yaklaşık 13-14 yıldır parfüme karşı özel bir ilgiyle yaklaşan biriyim. Hatırlıyorum, 2005-2006 yıllarında Strawberry den parfüm sipariş verip tedirgin tedirgin beklediğim zamanları. :) Yine 10 yıldır da parfümle ilgili yazı okur, blog gezerim. Bu süre zarfında kaç forum gezdik hep beraber. Onlarca yazı okudum, kendim de onlarca yazı kaleme aldım. Parfüm analizi yaptım. Kendi yazdıklarımda dahil şimdiye kadar okuduğum en kapsamlı, en fazla emek içeren, en derin parfüm yorumu olmuş. Çok laf yok, saygıyla selamlıyorum Ozan Kardeşimizi....
 

Debussy

Moderator
Yönetici
#18
Bu güzel yazıyı yeni fark ettim. Öncelikle şunu belirtmeliyim. Bu yazı ancak bir parfümden büyülenmek kaydıyla yazılabilir. Yazıya verilen itina, hikaye ve analiz kısımlarının farklı renklerle belirtilmesi, yazının bölümlerinin doğru yerden ayrılması, yazı planı vs. - Edebiyat öğretmeniyim, metin tahlilinden az biraz anlarım :) - Tüm detaylar Ozan kardeşimizin yazıyı ve bununla birlikte parfümü ne derecede önemsediğini ortaya koyuyor.
Diğer bir konu ise: Ben yaklaşık 13-14 yıldır parfüme karşı özel bir ilgiyle yaklaşan biriyim. Hatırlıyorum, 2005-2006 yıllarında Strawberry den parfüm sipariş verip tedirgin tedirgin beklediğim zamanları. :) Yine 10 yıldır da parfümle ilgili yazı okur, blog gezerim. Bu süre zarfında kaç forum gezdik hep beraber. Onlarca yazı okudum, kendim de onlarca yazı kaleme aldım. Parfüm analizi yaptım. Kendi yazdıklarımda dahil şimdiye kadar okuduğum en kapsamlı, en fazla emek içeren, en derin parfüm yorumu olmuş. Çok laf yok, saygıyla selamlıyorum Ozan Kardeşimizi....
Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim Yasin hocam, estağfurullah ama bir edebiyat öğretmeninden bu sözleri duymak da ayrı bir hoşluk gerçekten. Kokunun büyülediği vesilesiyle bu yazıyı kaleme aldığım tespitinde de haklısın, bazen kokular insana yazdırır :). Gizli bir hazine olması, kokladığım en iyi birkaç parfümden biri olması -belki de en iyisi- ötürü parfüme duyduğum yüksek saygı kaçınılmaz olarak yazıya da yansıdı. Bir de parfüme daha doğrusu 1950 öncesi vintage extrait parfümlere dikkat çekmek maksadıyla ekstra motivasyonla yazdım gibi anımsıyorum. Sağ olasın, bugün ya da yarın çok sevdiğim bir başka parfüme daha inceleme yapacağım, bugün kullanınca dayanamadım şimdi yazıyordum, bu mesajını gördüm :).
 

HOCA

Tanınan Üye
#19
Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim Yasin hocam, estağfurullah ama bir edebiyat öğretmeninden bu sözleri duymak da ayrı bir hoşluk gerçekten. Kokunun büyülediği vesilesiyle bu yazıyı kaleme aldığım tespitinde de haklısın, bazen kokular insana yazdırır :). Gizli bir hazine olması, kokladığım en iyi birkaç parfümden biri olması -belki de en iyisi- ötürü parfüme duyduğum yüksek saygı kaçınılmaz olarak yazıya da yansıdı. Bir de parfüme daha doğrusu 1950 öncesi vintage extrait parfümlere dikkat çekmek maksadıyla ekstra motivasyonla yazdım gibi anımsıyorum. Sağ olasın, bugün ya da yarın çok sevdiğim bir başka parfüme daha inceleme yapacağım, bugün kullanınca dayanamadım şimdi yazıyordum, bu mesajını gördüm :).
Sanırım yine bilmediğimiz bir koku olacak. Vintage extrait... Bekliyoruz o zaman kolay gelsin :)