Terre d'Hermes Parfum, Hermès
Issız bir çölde yürüyüş…
Kızgın kumlar üstünde, güneş altında kavrulan bir portakal. Güneş, toprak üstüne düşmüş.
Hayır sen yürümüyor, kuma batıyorsun; ayaklarını hissetmiyorsun, çöl ayaklarının altından çekiliyor. Hissettiğin sadece yüzün ve güneş. Bir güneş gibi batıyorsun, artık hissettiğin güneş bile değil ki senin: Bir esrime, gözüne karanlık indiren bir ışık. Hiç'sin.
Kör bir göz gibi karanlık bir mağaranın içine doğru süzülen parlak minerallerin canlandırıcı ışık tozu ile bir rüyadan uyanıyorsun. Issız bir çölde yürüyüşe başlıyorsun. Ufukta bir hayat belirtisi ya da bir vaha.
Ellerinde yeşili, suyu arayan toprağın tozlu izi. Belki de dokunduğun bir ağacın fosil taşı. Nerede bu? Tanımsız bıraktığın bir şeyin peşindesin...
Yoruluyor, toprağa düşüyorsun; altta yeşil bir koku ve su sesleri, üstte nemli bir hava ve kuşların kanat sesleri...
Ardından bir rüyadan uyanıyor, ayağa kalkıyorsun; uçsuz bucaksız bir sessizlik, karşında kurumuş bir göl, içinde ölü kuşlar.
Issız bir çölde yürüyüşe başlıyorsun ve bir rüyadan uyanıyorsun...